Girişim Sermayesi
Venture Capital olarak tanıdığımız ve bir tür özel sermaye (private equity) finansmanı olan bu yatırım türü, dilimize Girişim Sermayesi ve Risk Sermayesi yatırımları olarak geçmiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında (1939-1945) ve sayesinde hız kazanan globalleşme süreci ile yüksek risk ve getirili projelerin sayısı artmış ve bu projelerin finansmanı için oluşturulan fonlar, kurumsal kimlik kazanarak Kuzey Amerika’dan dünyaya yayılmıştır.
Kurumsal girişim sermayesinin yanında, tarihi çok daha eskiye dayanan melek yatırımcılık faaliyetleri de bu sayede daha geniş coğrafyalara yayılma; ve yatırımlarını, profesyonel yatırımcılar aracılığı ile girişim şirketlerine ulaştırma imkanına sahip olmuştur.
Girişim Sermayesi yatırımcısının hedefi, erken aşamalarda yatırım yaptığı girişim şirketi paylarını, yüksek getiri ile satarak kâr elde etmektir. Global kabule göre, her 10 girişim şirketinden 7-8 kadarı zaman içerisinde faaliyetlerini sona erdirirken, 1-2 adedi ise yatırımcısına yüksek getiri sağlamaktadır. Yatırımcı ile Startup arasındaki dinamikleri doğru anlamak, yatırım sürecinin doğru yönetilmesi bakımından elzemdir.
Girişim Sermayesi yatırımcısı, işin özünde başarısızlık ihtimalinde geri isteyemeyeceği bir miktar nakdi (ki bu nakit de kolay kazanılmamıştır), yüksek risk oranı ile; müdahale alanı sınırlı olacak şekilde, genç şirketlere teslim etmektedir. Bunun karşılığında ise hayali bir değerleme ile bir miktar pay sahibi olmaktadır. Hayali değerlemeden kasıt, girişim şirketi değerlemelerinin, şirket potansiyeli ile ilgili olup, finansal sürdürülebilirlikten bağımsız olarak hesaplanıyor olmasıdır. Kârlılık ve sermaye büyüklüğü öncelikli hedef değildir. Bunun doğal bir sonucu olarak; özellikle erken aşama (Start-up) ve ölçeklenme aşamasındaki (Scale-up) girişim şirketlerinin satışı (acquisition) söz konusu olduğunda, satın alma bedellerinin, tur değerlerine kıyasla düşük olduğunu gözlemleriz. Örneğin; 10M USD değerleme ile yatırım alan ve büyümeye devam eden bir şirket, sonraki turda 15-30M USD arası bir değerleme ile yatırım toplayabilirken, aynı şirketin satışı söz konusu olduğunda bu rakamdan daha düşük satın alma teklifleri söz konusudur. Haliyle yatırımcılar, aslında pahalı yatırımlar yapmaktadır. Burada yatırımın temel motivasyonu, şirketin orta ve uzun vadede ulaşabileceği değerdir.
Yatırımcının, halihazırda %80 kayıp oranına sahip olduğunu bildiğimiz bu yatırımlarda, aşkın risklerden kaçınmak ve getiri olasılığını güçlendirmek maksadıyla bir takım imtiyazlar talep ettiğini görürüz. Yatırımcı lehine gözetim, satışta öncelik, kolaylık veya girişimcinin belirli periyotta pay devri yasağına tabi tutulması gibi düzenlemeler bu amaca hizmet eder. Diğer taraftan, işler yolunda gider ve hayal edilen çarpanlarla satışlar gerçekleşirse; Yatırımcı, çok az vakit ayırarak konvansiyonel finansal ürünlerin vademeyeceği ölçüde (Florya’da bir bankacı vadediyormuş gerçi..) getiri sağlar. Bu getiri ise, Yatırımcının portföyü özelinde diğer yatırımlardan kaynaklanan bilanço zararını finanse eder.
Girişimci tarafına baktığımızda ise; hayatının en verimli bölümünü, çok yoğun çalışma saatleriyle, gençliğinden ve özel hayatından feragat ederek, riskli bir mücadeleye girişmiş parlak insanlar görürüz. Kanımca en büyük risk her zaman girişimciye aittir. Girişimci, bir yandan başarısızlık ihtimalinin, kişisel repütasyonunun, birlikte çalıştığı insanların ve kendisine para teslim eden yatırımcıların sorumluluğunu sırtlanırken; bir yandan da çok fazla iş, süreç ve kişi yönetmek durumundadır. Vizyoner olmak zorundadır, sabırlı olmak zorundadır, direnç göstermek zorundadır, akıllı davranmak zorundadır. Göründüğünden çok daha zor bir mücadele içerisindedir.
Madalyonun diğer yüzünde ise Girişimci, kendisini tanıyan ve seven insanlardan (a.k.a: family&friends&fools) talep edemeyeceği miktarda nakdi veya değeri, hikayeye ve Girişimcinin kendisine inanç besleyen, başarısızlığın hesabını sorma motivasyonu olmayan Yatırımcılar aracılığı ile temin eder. Girişim sermayesi finansmanı, borç finansmanından farklı olarak, zararını Girişimcinin şahsi malvarlığından yahut müstakbel kazançlarından tazmin etmek amacını gütmez. Bazen herkes kazanır. Bazen de herkes kaybeder.
Bu ilişki dinamiğini gözetmek, yatırım süreçlerindeki iletişimi ve tarafların karşılıklı taleplerini anlamak açısından faydalı olacaktır. Tabi ki insanın olduğu yerde anlaşmazlık, hata ve hatta art niyet dahi vardır. Bu fikri de her zaman zihnimizin bir köşesinde tutmak, acı tecrübelerin önüne geçecektir.